Uzak doğuya olan ilgim bundan yaklaşık olarak 6-7 sene
önce bir anda ortaya çıkmış bir ilgidir. Şimdi tekrar düşündüm de gerçekten
nasıl başladı bendeki uzak doğu sevdası anlamış değilim, ama şu an uzak doğu
ülkeleri –özellikle Kore ve Japonya - ile ilgili oldukça geniş bir bilgi
dağarcığına sahibim.
Yemekleri, insan ilişkileri, gelenekleri gibi birçok
konuda yolum bir gün oralara düşerse beni idare edecek bu bilgilere nasıl
ulaştım peki? Cevap oldukça basit; dizileri sayesinde. Her ne kadar diziler bir
ülkeyi tanımak için yeterli olmasa da size çok şey öğretebiliyorlar. Kore
dizilerinin öğrettiklerine geçmektense dikkatleri başka bir noktaya çekmek
istiyorum. Kore dizileri ve Yeşilçam filmleri arasındaki benzerlik…
Benim için sıkıcı ya da eğlenceli, onlarca diziden
sonra yadsınamayacak kadar açık bir gerçek haline geldi bu durum. Hatta bir ara
“Acaba Koreliler eski Türk filmlerini izleyip o yolda ilerlemeye mi karar
verdi?” diye bile düşündüm. Gerçekten size bunları düşündürecek benzerliklere
sahipler. Sırayla incelememiz gerekirse;
1.Zengin erkek- fakir kadın aşkı ya da tam tersi
durumlar Koreli senaristlerin en sevdiği konulardandır. Malumunuz bizim dizi ve
filmlerimizin de yarısından fazlasına konu olmuş bir durumdur zengin-fakir
arasındaki aşk. Ve tabi ki bizdeki gibi abartılı bir şekilde işlenir bu konu.
Mesela zenginler mutsuzdur. Zengin aile çocukları ile
ilgilenmez. Annenin hayatı alışveriş yapmak, arkadaşlarıyla toplanıp çay içmek,
diğer zengin kadınları çekiştirmek ve yardım kuruluşları için kokteyller
düzenlemekle, babanınki ise çalışmak, golf oynamak ve viski içmekle geçer.
Çocuklar, sevimli ve ne yaparsanız yapın gıkını çıkarmayan bakıcılar tarafından
büyütülür. Bu bakıcılar ömürlerini bu çocuklara adar ve asla evlenmezler. Anne
ve babalarının göstermediği o sevgiyi de onlar gösterir. Bu şartlarda yetişen
çocuğumuz ise insanları önemsemeyen, para harcayıp eğlenmekten başka bir şey
düşünmeyen ve mutsuz insanlara dönüşürler. Hayatta düşündükleri tek insan
dadılarıdır. Yalnızca onların yanında kendileri gibi olurlar.
Fakirler ise inadına yaparmış gibi aşırı mutludurlar.
Paraları yoktur ama kim takar? Anneleri mükemmel ve sadece çocuklarını düşünen
kadınlardır. Babaları ise çocukları için gece gündüz çalışır ancak yeterli
parayı kazanamazlar ve bu yükün altında ezilirler. Olsun, günün sonunda hepsi
gülümseyerek birbirlerine sarılır ve zengin düşmanlarını çatlatırlar adeta.
Hikayenin devamında ise kız ve oğlan bir şekilde
karşılaşır. Fakir olan burs alıp zengin olanın okuluna gider, bir trafik kazası
ya da bir çarpışma sonucu fakir kızımız zengin oğlanın dikkatini çeker ancak o
diğerinin farkında bile olmaz. Fakir kızlar ne kadar yakışıklı olursa olsun
kesinlikle ilk karşılaşmada zenginlere karşı bir şey hissetmezler. Nedenini
henüz ben de çözemedim, doğuştan gelen bir şey olsa gerek.
Tahmin edeceğiniz gibi oğlan ya da kız artık hangisi
zengin tarafsa, fakir olanın kalbini kazanmaya çalışır ama bu o kadar da kolay
değildir. Karşı tarafı kendine aşık etmek oldukça uzun ve meşakkatli bir iştir
ve bu süre içerisinde zengin olan karakterimiz insan olmayı, mutlu olmayı ve
ailenin anlamını öğrenecektir.
İzleyeceğiniz dizilerde %90 ihtimalle böyle bir hikaye
ile karşılaşacaksınız, hazırlıklı olun.
2.Kanser. Evet, Kore dizilerini izlerken orada
yaşayanların yarısının kanser olduğunu düşünmüştüm ama daha sonraki
araştırmalarımda böyle bir şey olmadığını öğrenip rahatladım. Bizim zamanında
‘ince hastalığa’ takılmamız gibi Koreliler de kansere takılmış durumdalar.
Zengin-fakir aşkında tam ikisi de birbirine karşı bir şeyler hissetmeye
başlamışken fakir olanın kanser olma ihtimali yaklaşık %50 falandır, bu konuda
doktorlardan daha çok garanti verebilirim.
3.Kaza sonucunda
hafıza kaybetme. Bu o kadar sık kullanılan bir şey olmasa da birkaç kez
karşılaşmışlığım var. Özellikle tam her şey düzeliyor dediğiniz zamanlarda güm
bir araba kazası… hoop bir hafıza kaybı. Her zaman işe yarar. Biraz dram
romantik komedilere bile can katar. Hafıza kaybı ise karşı taraf savaşmaktan
yorulmuş bir şekilde ülkeyi terk ederken ya da kendini bir köprüden atmadan
hemen önce bir şekilde düzeliverir. Sonunda hafıza kaybı olmasa da trafik
kazası bol bol sokuşturulur dizilere. İşte bu da bizdeki kaza sonrası kör olma
durumunun değişime uğramış halidir.
4.Aşk üçgenleri…
Bu konu hakkında bir şey söylemeye gönlüm el vermiyor aslında. Dünya
genelindeki dizilerde eğer aşk varsa bir aşk üçgeni de kesinlikle vardır çünkü.
Aynı erkeğe aşık iki yakın kız arkadaş ya da en yakın arkadaşına aşık olan ama
söyleyemeyen bir adam/kadın bolca bulunur dizi alemlerinde. Bu aşk üçgenleri
gerektiğinde komedi gerektiğinde dram gerektiğinde ise entrika için yeterli
birer malzemedirler. Çeşitlilik ve duygu değişimi sağlarlar, iyidir.
5. Bir kadının erkek
kılığına girip ya para kazanmak ya da sevdiği adama yakın olabilmek için
kimliğini saklaması. Bu durum genelde bir erkeğin kadın kılığına girmesi ile
daha çok işlenir bizde ama hiç olmazsa erkeklere peruk, makyaj, süslü
kıyafetler falan bir gerçekçilik katılıyor. Kore dizilerinde ise erkeğe
benzemeniz oldukça kolay; saçınızı kısacık kestirin ve göğüslerinizi saklamanın
bir yolunu bulun. Tebrikler, kimse bir kadın olduğunuzu anlamayacak. Bunun
nedeni köse Koreli erkekler ya da erkeğe benzeyen Koreli kadınlar mı
bilemiyorum ama cicili bicili kıyafetleri ve sevimli gülümsemeleri ile etrafta
gezinen güzel Koreli kadınların makyajsız erkeğe benzedikleri fikrine de normal
bakamıyorum.
6. Zoraki
evlilikler. Bir zamanlar halkımız tarafından da oldukça rağbet görmüş konudur
zoraki evlilikler/birliktelikler. Evdeki Yabancı, Zoraki Koca, Aşk Oyunu
zamanlarını unutmamışızdır hiçbirimiz. İşte bu dizi konseptinin aynısı Kore’de
de oldukça meşhur. Dolandırılma, aile baskısı ya da çeşitli yanlış anlaşılmalar
sonucu aynı evde yaşamaya başlayan çiftin yavaş gelişen aşk öyküsü. Romantizm
üzerine bir tutam komedi… Ve 10 numara bir dizi daha. Milyon kez de yapılsa
izleyecek romantik ruhlu kadınlar bulunur ne de olsa.
İşte böyle sevgili
okur… Buraya yazılacak daha çok benzerlik vardır elbette, ben en çok göze
çarpanları aldım sadece. Dikkatlice incelendiğinde tüm dünya sinemasında böle
benzerlikler bulabiliriz. Tesadüfler, yanlış anlaşılmalar, aile zoruyla ayrı
düşmeler ve birçoğu. Bu benzerlikleri kaldırdığınızda ise ortada dizisini
yapabileceğiniz bir konu da kalmıyor zaten. Sonuçta hepimiz her gün dünyayı
kurtaran ya da kimliği belirsiz yaratıklarla savaşan insanlar değiliz.
Hepimizin hikayesi bir yerde benzeşiyor ne de olsa.
Son olarak sevgili
okur, eğer “Ben klişeleri severim ama sakız gibi de uzamasın konu” diyorsan bir
sezonu en fazla 25 bölüm olan Kore dizilerini öneririm. Bir de çekik gözlü,
bebek yüzlü Koreli erkekleri ya da çıtı pıtı, süslü ve sevimli Koreli kadınları
beğeniyorsanız… Tadından yenmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder